El dezenfektanı nedir? Ellerimizi korumak için yeterli midir?
Yeni tip koronavirüs SARS-CoV-2 in hızla yayılması ile birlikte, el dezenfektanı satışlarında büyük bir patlama yaşanmaya başladı. 11 Mart'ta ise Dünya Sağlık Örgütü (WHO) salgını resmen küresel bir salgın haline geldiğini bildirdi. Kapı kolları ve korkuluklar gibi halka açık yüzeylere dokunduktan sonra insanların yüzlerine dokunmaktan kaçınmasını ve ellerini sıklıkla temizlemelerini tavsiye etti.
Korona virüs vakasının bildirildiği ülkelerdeki el dezenfektanının üretim miktarı talebi karşılayamaz hale geldi. Ülkeler, el dezenfektanı üretimi için ek tedbirler aldı ve üretimin artması için özel sektöre teşviklerde bulundu. Ülkemizde de Türkiye İhracatçılar Meclisi öncülünde girişimler yapıldı ve yapılmaya devam etmektedir.
Klasik bir el dezenfektanın içerik yapısı
Peki el dezenfektanları bizleri korumaya yeterli mi? Çoğu sağlık görevlisi, sabun ve suyun ellerinizi virüssüz tutmanın en iyi yolu olduğunu söylese de uzmanlar, bir lavabonun yakınında olmadığınızda el dezenfektanlarının bir sonraki en iyi şey olduğunu söylüyor. El dezenfektanlarından maksimum faydayı elde etmek için, Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC), insanların en az% 60 alkol içeren bir ürün kullanmasını, ellerinin tüm yüzeylerini dezenfektan ile kaplamasını ve kuruyana kadar ovmasını önermektedir.
Bilim insanları mikropların var olduğunu bilmeden önce, doktorlar el yıkama ve sağlık arasındaki bağlantıyı çoktan kurmuşlardı.
Amerikalı tıbbi reformcu Oliver Wendell Holmes ve Macar “Annelerin Kurtarıcısı” lakaplı Ignaz Philipp Semmelweis* (Ignaz Philipp Semmelweis, Avusturya-Macaristanlı bilim insanı ve hekim. Antiseptik prosedürlerin öncüsü olarak bilinir. "Annelerin kurtarıcısı" lakabıyla tanınan Semmelweis lohusalık humması insidansı ile doğum kliniklerindeki el yıkama alışkanlıkları arasındaki ilişkiyi keşfetmiştir), Fransız biyolog Louis Pasteur'un ilk mikrop teorisi bulgularını yayınlamasından yaklaşık 20 yıl önce kötü el hijyeninin 1840'larda doğum sonrası enfeksiyon oranlarının artmasıyla ilişkilendirmişti.
1966 yılında daha hemşirelik öğrencisi iken Lupe Hernandez, hastaneler için alkol içeren, jel bazlı bir el dezenfektanının patentini almış. 1988'de Gojo firması, tüketiciler için ilk alkol içeren jel dezenfektanı Purell'i tanıtmıştı.
Bazı el dezenfektanları alkolsüz satılsa da, şu anda mağaza raflarında bulunan çoğu ürünün ana bileşeni alkoldür. Çünkü alkol, cildiniz ile uyumlu ve güvenli olan çok etkili bir dezenfektandır. Alkolün esas görevi, bakteri ve virüslerin dış tabakalarını parçalamaktır.
SARS-CoV-2, zarflı virüs olarak bilinen türdür. Bazı virüsler kendilerini sadece proteinlerden yapılmış bir tabaka ile korurlar. Ancak, zarflı virüsler enfekte oldukları hücreleri terk ettikçe, virüsler kendilerini bazı hücrelerin lipit bazlı duvarlarından ve bazı proteinlerinden yapılmış bir tabaka içine sararlar. University of New South Wales'ten kimyager Pall Thordarson'a göre, SARS-CoV-2 gibi zarflı virüsleri çevreleyen lipit katmanları, hidrojen bağları ve hidrofobik etkileşimlerin bir kombinasyonu ile bir arada tutuluyor. Bu mikroorganizmaları koruyan lipitler gibi, alkollerin bir polar ve polar olmayan bir bölgesi vardır, bu nedenle “etanol ve diğer alkoller bu supramoleküler etkileşimleri bozar ve lipid zarlarını etkili bir şekilde çözer" diyor. Bununla birlikte, organizmaların koruyucu kaplamasını hızla parçalamak için oldukça yüksek bir alkol konsantrasyonuna ihtiyacınız olduğunu ekliyor ve bu yüzden Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) en az% 60 alkollü el dezenfektanlarının kullanılmasını tavsiye ediyor, diyor.
Ancak cildinize yüksek konsantrasyonlarda alkol sürmek pek iyi birşey değildir. Alkol, cildinizdeki koruyucu yağ tabakasını bozarak cildinizi hızla kurutabilir. Bu yüzden el dezenfektanları bu kurutmaya karşı koymak için bir nemlendirici içermelidir.
DSÖ, çalışanların lavabolara veya diğer el temizleme bölgelerine erişimlerinin olmadığı kaynak sınırlı veya uzak alanlarda kendi el dezenfektan sıvılarınızı yapmak için iki basit formülasyon sunmuştur. Bu formülasyonlardan biri % 80 etanol ve diğeri % 75 izopropil alkol içermektedir. Her iki formülde de mikropların dezenfektanda büyümesini önlemek için az miktarda hidrojen peroksit, cildi nemlendirmeye ve dermatiti önlemeye yardımcı olmak için ise biraz gliserol bulunmaktadır. Sıvı el dezenfektanlarında bulabileceğiniz diğer nemlendirici bileşikler arasında poli (etilen glikol) ve propilen glikol yer almaktadır.
Klinik ve hastanelerde, DSÖ tariflerinden yapabileceğiniz sıvı el dezenfektanları, duvara monte edilmiş dispenserlerden kolayca hastaların, doktorların ve ziyaretçilerin ellerine akıtılır. Tüketiciler için ise el dezenfektan jellerinin taşınması çok daha kolaydır, çünkü bir jeli şişeye her yere dökmeden sıkmak daha kolaydır. Jeller ayrıca alkolün buharlaşmasını yavaşlatır, böylece ellerinizi örtecek ve mevcut olabilecek mikroplara karşı çalışacak zamanın olmasını sağlar.
Kendi jel bazlı el dezenfektanlarını yapmaya çalışan kişiler, jelatin veya agar gibi klasik jelleştirici ajanların virüs ve bakterileri öldürmek için ihtiyacınız olan yüksek alkol konsantrasyonlarıyla karıştırıldığında jel gibi davranmayacağını söyleyebilirler. Bu doğrudur, çünkü bu ajanlar stabil olan bir jel oluşturmazlar çünkü polar alkol grupları moleküller arası bağları keser. Üreticiler, akrilik asitin* ( Akrilik asitler oda sıcaklığı ve basıncında sıvı olarak bulunan renksiz ve keskin kokulu asitlerdir. Esterleşme için kullanılan ve suda çözünebilen reçine yapımında kullanılan olmak üzere ticari olarak kullanılabilir 2 derecesi vardır. Işık, ısı ya da metale maruz bırakıldığında kolayca polimerleşir) yüksek moleküler ağırlıklı çapraz bağlı polimerlerini kullanarak bu engeli aşarlar. Kovalent çapraz bağlantılar, alkolün bozulmasına karşı dirençli viskoz bir jel oluşturmaya yardımcı olur.
Çoğu el dezenfektanı etil alkol veya izopropil alkol içermekle birlikte alkolsüz el dezenfektanları da satışa sunulmaktadır. Bunlar genellikle bakterilere karşı kalıcı bir koruma sağlayan benzalkonyum klorür gibi antimikrobiyal bileşikler içerir. Ancak alkolsüz ürünler CDC tarafından yeni koronavirüs ile savaşmak için önerilmez, çünkü SARS-CoV-2'ye karşı başarılı bir şekilde kullanılabileceği henüz ispatlanmış değildir.
Peki, alkol içeren el dezenfektanlarına sürekli bağlı kalmalı mıyız? Reading Üniversitesi'nde davranış bilimi uzmanı Rachel McCloy'a göre, panik ile satın alma insanların kontrol hissini yeniden kazanmalarını sağlıyor. Ancak insanlar korktuğunda, genellikle risklerle rasyonel veya orantılı kararlar vermezler. “Herhangi bir noktada yapabileceğiniz en etkili eylemler hakkında halk sağlığı uzmanlarını dinlemek çok önemli” diyor ve "en iyi seçenek hala ellerini yıkamak.
Thordarson “Alkol bazlı ürünler işe yarıyor, ama hiçbir şey sabunu yenemez"
Thordarson, sabun ve suyun el hijyeni için hala en iyi seçenek olduğunu vurguluyor. Sabun molekülleri sadece virüsleri ve bakteri hücre duvarlarını bir arada tutan kovalent olmayan etkileşimleri bozmakla kalmaz, aynı zamanda mikropları cildin etrafından sarabilir ve ayırmaya yardımcı olabilir. El dezenfektanları, mikropları deriden çıkaramaz ve tüm mikroplara karşı etkili değildir. Örneğin, norovirüslerin alkolle parçalanabilen bir lipit membran kaplaması yoktur ve Clostridium difficile sporlarının yıllarca koruyabilecek sert bir keratin kaplaması vardır. Alkol, eller kirli veya yağlı olduğunda da etkili değildir.
Korona Virüs Yapısı
O bir RNA Virüsü
Coronavirüsler zarflı ve tek iplikli RNA virüsleridir, yani genetik materyalleri bir RNA ipliğinden oluşur ve her viral partikül bir protein zarfına sarılıdır. Bütün virüsler konakçılarını enfekte ederken temelde aynı yolu izler. Bir hücreyi istila eden virüs, o hücrenin bazı bileşenlerini kullanarak kendisini kopyalar, daha sonra da kopyaları diğer hücreleri enfekte eder. Ancak RNA virüslerinin farklı bir özelliği vardır. Bu virüsler, RNA replikasyonu sürecinde, tipik olarak hücrelerin DNA kopyalarken kullandığı hata düzeltme mekanizmalarına sahip olmadıkları için replikasyon sırasında ortaya çıkan hataları düzeltemezler. Bununla birlikte, coronavirüsler RNA virüsleri içerisinde 30.000 bazla en uzun genoma sahip virüs grubudur. Replikasyon sırasında hata düzeltme yeteneğinden mahrum olan bu patojenlerin kopyaladıkları baz miktarı arttıkça hata yapma olasılıkları da artıyor. Dolayısıyla her hata beraberinde yeni bir mutasyonu getiriyor. Bu mutasyonların bazıları da virüse yeni hücre tiplerini, hatta yeni türleri enfekte etme yeteneği gibi yeni özellikler sağlayabiliyor.
Bir coronavirüs dört yapısal proteinden oluşur: nükleokapsid, zarf, zar ve çubuksu çıkıntılar (dikenler). Bu çıkıntılara Latincede taç anlamına gelen “corona” adı verildiğinden bu virüslere coronavirus (taçlı virüs) denir. Nükleokapsid, zarf ve zar proteinleri tarafından oluşturulan küreye benzer bir yapının içinde, genetik materyali bulundurur. Dikensi çıkıntılar ise virüsün enfekte edebileceği hücreleri belirler ve hücrelerdeki almaçlara bağlanır.
Kaynaklar: https://cen.acs.org/
https://tubitak.gov.tr/sites/default/files/18842/bilim_ve_teknik_coronavirus_hakkinda.pdf